16 Ekim 2009 Cuma


FAKÜLTEME SIĞAMAM TAŞARIM

Türkiye; üniversiteye, üniversiteliye, fakülteye, öğrenciye doyamıyor. İki yıldır açıköğretim fakültelerinde açılmakta olan açıktan öğrenilmesi imkansız programların yanı sıra örgün öğretimde de boş durulmuyor. Açıköğretim fakültesine Felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı gibi hocasız, yorumsuz, tartışmasız nasıl yürütüleceği belirsiz programların eklenmesinden sonra örgün eğitimde de kontenjan artırımına gidildi. 2007’ye dek 400 öğrenci alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, yapılan değişikliklerle 2009’da 1230 öğrenci ile öğretime başladı. Süreç aslında hükümetin üniversitelerde kontenjanların arttırılması ile ilgili attığı adımlara dayanıyor. 2008 yılında YÖK’ün isteği doğrultusunda 800 öğrenci alan fakülte, ilk icraatı Recep Tayip Erdoğan’a fahri doktora vermek olan Adem Sözüer’in dekan oluşuyla beraber 2009’da 1230 öğrenciyi kabul etti. Trajikomik değişiklikler de bu noktada başladı. Dönem itibariyle 1200 küsür öğrenciyi nereye sokacaklarını, hangi anfiye yerleştireceklerini bilemeyen fakülte yönetimi, 820 öğrencilik birinci öğretim programını ikiye bölerek sabahçı-öğlenci uygulamasını başlattı. Diğer 410 öğrenci ise ikinci öğretim programına kaydedildi. Ayrıca ders ve ders araları süre olarak kısaltıldı. 45 dakikalık dersleri 10 dakikalık aralar izliyor. Yakın dönemde Çapa’da gördüğümüz kuyruğun bir benzeri fakültenin kantininde uzuyor. Kantinde sıra bekleyip ders için anfiye tekrar yerleşmek derken 45 dakikalık süre de hepten kısalıyor. Ayrıca fakültenin seçmeli ders sayısında da gözle görülür bir daralma var, öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği birçok ders artık verilmiyor.

Fakültenin artan öğrenci sayısıyla ilgili durumu en güzel fakülte öğrencilerinden birinin anfi kapısında derse girmeye çalışırken sarfettiği cümleler özetliyor: “Bekleme yapmayalım arkadaşım! İlerleyelim, bak ben görüyorum buradan, ilerisi boş…”

Eklemek lazım, buradan bakınca geçen yıl eski dekan yardımcımız Mehmet Yıldırım’ın Zilliyet’e verdiği röportajda iki vardiyalı öğretim ile ilgili söylediklerini kötü bir rüya ya da bir distopya olarak hatırlıyorduk; şimdi sağlıkta dönüşüm, malpraktis gibi başlıklardan bahsederken bu kadar çok avukata iş imkanı sağlamak için bir bu kadar da tıp öğrencisi alınıp alınmayacağını merak ediyoruz.


Haber. Nazım Yıldız ZİLLİYET/Cerrahpaşa


13 Tus 12 Birinci'den 1'i
Türker, bir insan

Üç tus iki birinci, dört tus üç birinci demişken, bu birinci olan şahısların etiyle kemiğiyle insan olduğunu, doktor olduğunu unutuyor insan. Adamlar, sanki tek işleri birinci olarak poz vermek olan bir film karakteriymiş gibi geliyor.
Türker Babuççuoğlu, 19 Mayıs T.F. öğrencisiydi, 2006 Nisan Tus'unda birinci oldu. Herhangi bir TUS, beş birinciden dördüncü denilebilirdi bu duruma.
Ama Türker sınavın ardından Hürriyet Gazetesine "Tusdata A.Ş.'nin başarıma hiç bir katkısı olmamıştır" diye bir ilan verdi. Annesi bir gazete röportajında "oğlumu bir ticari meta haline getirmek istiyorlar. Elli bin lira teklif ettiler, biz reddettik, ama ısrar ediyorlar, biz de gazetedeki ilanı verdik" dedi.
Neyse ki Türker ne bir birinciden ibaretti ne bir metadan, bir insan ve bir doktordu, kadın-doğum'da asistan oldu. Sonra, 2008 yılının Şubat ayında, Ankara’da birlikte yaşadığı ailesinin yanından ayrılarak, özel aracıyla memleketi olan Rize’nin Pazar ilçesine bağlı Sessizdere köyündeki evine gitti. Ardından kafasında bir kurşun sıkarak intihar etti.
Türker'in birinci olmasının artık bir anlamı yoktur. Tusdata'yı umursadığını da zannetmiyorum. Ama yaşadıklarının sizin için bir anlamı olabilir. Türker'in bugün hala Tusdata'nın 12 birincisinden biri gözükmesi de not edilecek bir diğer meseledir.


Haber: Baturalp Güner ZİLLİYET/Cerrahpaşa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder