21 Aralık 2009 Pazartesi
ÇAKI-YORUM
Oliver Çakı
Biz tıpçıların ortak hücre markerlarından biri de Napolyonperver kişilikler olmamızdır. Napolyonofil kişilik başta kulağa tanıdık gelmeyebilir.
Napolyonculuk, kısaca acıkınca yiyip gelince kakanı yapmak yerine beş öğünlük yemeği biriktirip açlıkten ölecekken yemek, kakanı 4 gün tutup morbid defekasyon yapmak gibi bir şeydir. Evet, Napolyonperver kişiler bir şeyin "über"ini yapmayı çok severler, normal, sıradan şeylerden, ve başarısızlıktan korkarlar.
Napolyonperverliğe gidişte en önemli risk faktörlerinden biri "Maşşallah, bu çocuk bilim adamı olacak.", "çok zeki", "derece yapacak" tarzı yaklaşımlarla gazın tillahını veren çevresel etmenlerdir. "Başarılı" olabilmiş büyük şahıslardan duyulan "Ne yaparsanız en iyisini yapın" "Çöpçü olun ama KIRALI olun" sözcükleri kafalara formatlanır. Başarısının gazıyla mavi parkasına apolet üstüne apolet takan Napolyonperver aldığı son madalya ile kendini üniversitede bulur.
Biz Napolyonperverler üniversitede her genç gibi sanata, edebiyata, dünyaya merak salarız. Her genç gibi aşık oluruz. Ama bugüne bugün bizim de parkamızla, kayık şapkamızla bir raconumuz vardır. Bir kere başarısızlık bizi sıkar. Müziğe merak salarsak en iyi virtüözler gibi çalmayı hedefleriz, derdimiz fotoğraf ise en über sanatçıların kareleri gibi çekmek isteriz, (tabii ki) olmayınca da "bizim makinemiz niye onlarınki gibi çekmiyor!" diye şikayet ederiz. Elli tane kitap alırız, sonra okumak için en "edebi" anımızın gelmesini beklemeye başlarız.
En iyisi de bizim aşık olmamızdır. Bir kere bizim için "reddedilme ihtimalinin varolma ihtimali" bile caymak için yeterlidir. Sonra bizim aşkımız en büyük aşk olmalıdır, ve en muhteşem anda söylenmelidir. Evet, yirmi dört karatlık aşkımızı King Kong'un ellerinden Terminatör gibi kurtarıp yerde yuvarlandıktan sonra Brad Pitt gibi öpeceğimiz anı bekleriz, biz.
Ne güzel değil mi? Hepimizin ortak olarak girdiği (ve sebebini anlayamadığımız) okul depresyonundan sonra, hepimiz için gelecek olan o an gelir. O an, herhangi bir gün olabilir. O an, hayatın birinci olma döneminin kapandığı gerçeğinin yüzümüze çarptığı andır. Şevkle alınan fotoğraf makineleri atılmış, üzerinde bin tane alıştırma yapıp arkadaşlarımıza bir şarkı bile çalmadığımız gitarımız dolaba kaldırılmıştır. Bir sene önce aldığımız şiir kitabının ancak yirmi sayfası okunmuştur. Uygun zaman olmadığından (ya da eski kanka muhabbetini yapamamaktan korktuğumuz için) aramadığımız lise arkadaşlarıyla görüşmeyeli ÜÇ yıl olmuştur.
Ama ne olursak olalım biz Napolyonperverler başarının kokusunu iyi alırız. Moralimizi bozacağı için düşünmekten bile korktuğumuz "hayatımızın başarısız kısmını" yok saydığımız için boş vaktimiz bol olur. Ve evet bizim gibi kişiler, "çöpçü de olsa, KIRALI olur". Hatta kral olduğumuz için çok meşgul olduğumuzu, hayatımızın geri kalanına vakit ayıramadığımızı vs. Iddia edip; "başarısızlık" olarak nitelendirdiğimiz diğer hayatımızın üstünü ustalıkla da örtebiliriz.
Napolyonperver doğulmaz, olunur. Ama güzel şeydir Napolyonluk. Tek kötülüğü, kıral olsak da çöpçü kalacak olmamızdır.
Sevgiyle kalın yoldaşlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder