
Yine Polis Yine Şiddet Cop, gaz, gözaltı, şiddet… Yine polisten bahsediyoruz, evet. Geçtiğimiz haftanın bilançosu ise çok dramatik. Polis artık devletin kolluk kuvveti niteliğini yitirmiş ve hükümetin emrinde, hükümetin uygulamalarına karşı ama legal ama illegal, her çeşit başkaldırıyı, hak arama eylemini elindeki hukuka dayandırarak şiddetle cezalandırır hale gelmiştir.
Geçen hafta Birleşik Taşımacılık Sendikası ve Türk Ulaşım Sendikası, 25 Kasım Genel Grevi’ne katıldıkları için haklarında soruşturma açılarak geçici bir süreyle işlerinden uzaklaştırılan arkadaşları için eylem yaptı. 16 kişi için yeniden iş bırakan işçilere özellikle Haydarpaşa Garı’nda oldukça sert bir şekilde müdahale edildi. Üç sendika yöneticisinin de gözaltına alındığı olaylarda biber gazı kullanan polis, bazı basın mensuplarının da gazdan etkilenmesine sebep oldu.
Binlerce işçinin özlük haklarını, maaştan sosyal güvenlik ve emeklilik şartlarına kadar her açıdan etkileyecek olan TEKEL özelleştirmesini karşı direnen işçilere karşı da yine bildiğimiz bir tavır takınıldı. Özelleştirme ile beraber işçiler 4-C kadrosuna kaydırıldı ve maaşları 1400 liradan 650 liraya düşürüldü. Bu şartlar altında 106 otobüsle Ankara’da AKP genel merkezi önünde küçük çaplı bir işgal başlatan işçiler öncelikle Abdi İpekçi Parkı’na yönlendirildi, sonra ise polisin coplu gazlı saldırısına maruz kaldı.
Yeni yılda sözleşmeleri sonlanacak olan ve yeni sözleşmeyle ilgili herhangi bir bilgi alamayan itfaiyeciler de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yürümek istediler. İroniktir, itfaiyecilere karşı polis, gaz ve copun yanında tazyikli su kullandı.
Bütün hafta hak arayanlara karşı şiddet uygulayan polis, son olarak bir de engelli vatandaşların yaptığı eylemde çirkin tavırları yüzünden tepki topladı. Mecidiyeköy’deki metrobüs durağında toplu taşıma sistemine fiziksel engeller yüzünden ulaşmakta zorlandıklarını belirtmek için toplanan engelli vatandaşlar, fiziksel anlamda herhangi bir özrü olmayan vatandaşlardan tepki topladı. Beş dakikalık gecikme yüzünden engellilere tepki gösteren vatandaşın bu tepkisini takiben polis de eylemin kısa kesilmesini istedi. Bir memur ise, dağılmak için ortamın boşalması gerektiğini belirten ve yardım isteyen bir engelliye “Bana mı sordunuz buraya inerken!” şeklinde cevap verdi.
Sorsak her şey münferit. Ama görüyoruz, yılların otoritaryen bürokrasiye göbekten bağlanmış devlet yapılanmasının mirasına bir hükümetin bu denli çöreklenebileceğini düşünemeyen kesimler bile bugün polisin tavrı karşısında isyan ediyor, yarattıkları canavardan dert yanıyor. 90’ların ortasında madenlerin ve bahçelerin sahiplerinin emrinde, Amerika’daki ilk ciddi işçi örgütlenmelerinin grevlerini kıran “Vigilante” oluşumları gibi, bugün Türkiye’de de kurallarını hükümet eliyle kendi koyan (Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu) bir polis yapılanması görüyoruz. Her türlü denetimden uzak, Bilgi Edinme Yasası kapsamında bilgi isteyen avukatlarla dalga geçiyorlar hatta. 1 Mayıs 2007’den sonra polise biber gazı ile ilgili sorular yönlendiren Avukat Emre Baturay Altınok’un aldığı cevaplar:
Soru: Emniyet Genel Müdürlüğü’nün stoklarında 2007 için ne kadar biber gazı var?
Cevap: Stoklarda ‘yeteri kadar’ mevcuttur.
Soru: 2006’da ne kadar biber gazı kullanılmıştır? Stoklarında 2007 senesine artan varsa bunun miktarı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olaylarda 2006 senesi içerisinde ‘gerektiği kadar’ kullanılmıştır.
Soru: 1 Mayıs 2007 tarihinde Taksim de ne kadar biber gazı kullanılmıştır?
Cevap: Yetkili amir tarafından ‘belirlenen miktarda’ gaz mühimmatı kullanılmıştır.
Soru: Biber gazının kullanımındaki ölçünün sınırı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olayın mahiyetine göre saldırı ve şiddetle orantılı olarak biber gazı kullanılmaktadır.
Soru: Emniyet güçleri tarafından kullanılan biber gazının üretimi Türkiye’de yapılmakta ise bu üretimi kim ve nerede yapmaktadır?
Cevap: Üretimi ülkemizde yapılmamaktadır. Alımlar ihale usulü yapıldığından, ihaleyi kazanan firma tarafından ‘çeşitli ülkelerden’ temin edilmektedir.
Soru: 1 Mayıs 2007’de biber gazından kaynaklı olduğu düşünülen İbrahim Sevindik adlı vatandaşın ölümü ile kolluk kuvvetleri hakkında bakanlıkca açılmış bir soruşturma var mı?
Cevap: Biber gazından öldüğü iddia edilen adı geçen vatandaşın sürekli olarak kalp hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü, 1996’da by-pass geçirdiği, adı geçenin ölümü nedeniyle herhangi bir şahsa atfı kabil kastı ya da kusuru bulunmadığından, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı kararı ile çevik kuvvet görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Şimdi hesapta bu durumu engellemek için de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu adında bir kurum var. O dönemde bu bilgilendirmeden memnun olmayan avukat, bu kurula şikayette bulundu ve itiraz etti. Ancak kurul Altınok’a verilen cevapların yeterli olduğuna karar vererek itirazı reddetti.
Velhasıl polis hükümetçe korunuyor, hükümet polis tarafından savunuluyor. Sivil otoritaryen devlet hızla inşa ediliyor, silahlar her zamankinden fazla gölge ediyor, üstelik şehirlilerin korktuğu gibi, ilk kez bu kadar çok şehirlere inmiş olarak.
Eylemlilik halinden vazgeçmemek gerekir. Yoksa İlhan Erdost, Festus Okey ya da Metin Göktepe gibi bir köşede en sessiz ölüme nail olacağız. Nazım Yıldız/ ZİLLİYET