16 Ekim 2009 Cuma


"SAĞLIK PARASIZ OLMALI"
Zilliyet'in "Bi' Ana Bilim Dalı- Bi' Hoca" Röportajlarının bu haftaki konuğu Yeni Dekan Yrd. Prof.Sema UMUT...




Öncelikle Cerrahpaşa mezunusunuz, Cerrahpaşa ile ilgili kısa bir analiz yapsanız; dünü - bugünü, neler değişti Cerrahpaşa’da?



Ben hep Cerrahpaşa’lıydım, ‘71’de Cerrahpaşa’ya girdim, 77’de mezun oldum. Bir tek mecburi hizmet için gittim. Cerrahpaşa aslında fakülte olarak kurulmadı, sonradan eklemelerle fakülte oldu. Cerrahpaşa’nın o zamanlar da problemleri vardı, şimdi daha çok olduğunu görüyorum. Ama çok da fazla bir değişim olmadı aslında. Ben hâlâ Cerrahpaşa’lılık duygusunun devam ettiğini düşünüyorum, ama şimdi var mı yok mu sizler belirliyeceksiniz.
“Tabii şimdi bunun çözümü için bir akademik kurul yapacağız.”



Hocam pratikler konusunda sıkıntı var. Cerrahpaşa Türkiye’de en çok profesörü olan fakülte, peki bu pratikler konusunu değiştirmekle ilgili bir projeniz var mı?



Öyle bir şey yoktu tabii, yani pratiklere gelmeme veya bir pratiğin boş geçmesi gibi bir durum yoktu. Veya şimdi duyuyoruz öğrencilere kötü davranışlar falan. Hiç yoktu öyle bir şey. Bu tabii Cerrahpaşa’da bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor. Aslında nedir: biz hoca isek bizim için en önemli olan öğrencidir, “hoca” unvanını niye taşıyoruz? Sizler varsınız diye taşıyoruz, yoksa doktor oluruz, hocaysak sizler varsınız diye. Aslında bu öğrenciler arasında iyi bilinse de hocalar arasında durumun ciddiyeti pek bilinmiyor.
Tabii en çok sayı bizde belki de en kaliteli hocalar da bizde. Bunda tamamen haklısınız, teşhis konusunda hemfikiriz ama bunun tedavisi gerekiyor.



Biz eski dekan yardımcımız Mehmet Yıldırım’a sorduğumuzda elimizden birşey gelmiyor dedi.



Şimdi onu diyecek konumda değilim. Biz daha çok yeniyiz. İnşallah sonunda onu demeyiz. Yani bunun farkındayız. Çok özverili hocalarımız da var ama motive edilmesi gereken hocalar da var. Yani öğrencisi sürekli giderse bu onu da motive edecektir. Tabii şimdi bunun çözümü için bir akademik kurul yapacağız. Hocalarla konuşacağız. Ama benim duyduğum kadarıyla bazı anabilim dallarında öğrenciler hatta kovalanıyor. Bazı yerlerde de yoklama yapılıyor sadece, yani çocuğun sadece o bir dakika gitmiş olması lazım gelmezse yok yazılıyor ama pratik yapılmamış. Ama bu bir dakikaya gelmediği için sınava girmesi engelleniyor.



Yani?



Şunu diyebilirim: birincisi sorunun farkındayız, ikincisi anabilim dalı başkanlarıyla konuşacağımız bir akademik kurul yapıyoruz. Ama öğrencilerden de biraz istekli olmalarını, gitmelerini de istiyorum çünkü hocayı da motive eden öğrencidir. Sizin de vazgeçmemeniz lazım. Benim Cerrahpaşa göğüs hastalıklarına girişim böyle ilginç bir şekilde olmuştur. Ben çok meraklıydım. Göğüs stajında 30 kişilik gruptuk 3 kişi gitmiştik. Hoca birşeyler sordu bildim. Yabancı dilim de olunca gel dedi ben seni hoca yapacam. Bitirince gel dedi gittim. Tabii şimdi böyle bir hakkımız yok ama o zaman öyleydi. Ve yani çoğu arkadaşımızın katılmadığı bir dersten benim hayatımın gidişatı değişmiş oldu.

Cerrahpaşa öğrencisini diğer fakültelerle karşılaştırsanız, başarılı mıdır ve bunun kaynağı öğrenci mi öğretmen mi sizce?

Öğrencilerden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerinmiz çok iyi. Çünkü tus başarısı gelen öss başarısı ile çok ilintili, yani biz çok fazla bir şey katmıyoruz. Öğrencilerimizin çok kaliteli ve seçme olduğunu düşünüyorum.

Çan sistemi kalktı hocam?

Ben önerdim zaten onu. Niçin? Bizde mesela oluyor, çok çalışkan bir grup geliyor herkes 100 alıyor 75 alan kalıyor. Bu doğru değil. Bazılarında da çok tembel olan da geçiyor. Bence birbirinizle rekabetiniz tıp açısından çok önemli değil. Tıp açısından sizin belli bilgileri öğrenmeniz lazım. Kendinizle rekabet etmeniz gerekiyor. Ama mesela teknik üniversite olabilir problem çözme olabilir çok geniş gruplar olabilir... Ama burada biz klasik bilgi veriyoruz ve bu klasik bilgiyi ölçüyoruz, onun için hele hele küçük gruplarda çan eğrisine hiç gerek yok. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

59a kadar d notu alıyoruz 67ye kadar cc. Yani 67 almadan geçilmiyor.

Ama tıp öğrencisinin en azından konunun %70ine hakim olması gerekir diye düşünüyorum. Hasta geldiğinde ben bunu öğrenmemiştim demek olmaza herhalde.

Öğrencilerden çok öğretim üyelerinin anlaması gerekiyor dedik mesela geçen haftaki yazımızda.

Evet o olabilir, duyurmak gerekir sanırım. Gerçi yazı olarak yolladık ama o kadar çok yazı gönderiliyor ki gözden kaçmış olabilir. Ama bence 45le bir öğrenci geçmemeli hatta bence 65 gibi bir nota yükseltilmeli. Ama öğrencilere yönelik çok karar aldık biliyorsunuz, 3. Sınıfa geçişte ek sınav hakkı verdik, tek dersi 3 derse çıkardık agno’ya bakılmaksızın. Sonra öğrenci karnesini kaldırdık biliyorsunuz.

Komite nasıl oldu?

Bunu getiren biz değiliz ama en iyi şekilde uygulamaya çalışacağız. Sonuçlarını göreceğiz, yani getiren ben değilim ama bizim kucağımızda. Ben buna karşıyım gibi bir şey demeye hakkımız yok. Tabii ki eksiklerimiz olabilir. Tıbbi beceri laboratuvarının olması lazım, artık Cerrahpaşa’nın akredite olması gerektiğine inanıyorum. Getirilmesi iyi oldu ama daha iyi olması gerekiyor.

Peki hocam yemekhaneye değinelim?


Evet onu araştırıyoruz. Ama memurlara ayrı bir yerimiz var mı? Yok sanırım. Ama bunun mutlaka halledilmesi lazım. Kışın durum kötü olacak ayrıca neden orada vakit kaybedeceksiniz.

Genel sağlık sigortasını soralım bir de hocam.

Tabii artıları var eksileri var. Hastanemizin yükü çok arttı ve buna hazırlıksız yakalandık. Hasta sayımız kat kat arttı ama aynı doktor, aynı hemşire, aynı laborant ve çalışanla kat kat fazla hastaya bakıyoruz. Çok da fazla hasta çeşidi oldu tabii. Ama seçilmemiş hasta geldiği için bir bakıma da gereksiz. Grip oluyor mesela, iki günlük öksürükle bize geliyor. Yoksa sigortalı bağkurlu ayrımı saçma ama altyapımız hazırlanabilirdi diye düşünüyorum.

“Aslında sağlığın bence ücretsiz olması lazım”

Bir de şey var; 60tl üzeri tetkik yapılmıyor.?

Böyle bir tasarruf olmamalı. Bence en önemli şey sağlık ve eğitimdir. Onun için hekim de tetkiki hasta için seçmeli, bu kadarı doldurdu diye düşünmemeli. Aslında sağlığın bence ücretsiz olması lazım. Devletin sağlıktan elini çekmesi hiç doğru bir şey değil. Bence sağlık eğitim ve adalet özelleştirilmemeli ama devletin herkese bunları en iyi şekilde sağlaması gerektiğini düşünüyorum. En azından insan olarak herkesin buna hakkı var. Bir de tabii hekimlerin hastaya zaman ayırması lazım. Yani bir hekim günde en fazla 20 kişiye bakabilir. Ama bizde kaç kişiye bakıyor? Böyle olunca da hekim hata yapabiliyor, sonuçta hepimiz insanız.

Ama tıp fakültesi açıyoruz diyorlar?

Herhalde Türkiye’de nüfus sayısına göre dünya standartlarının üstünde çok tıp fakültesi var. Hiçbir altyapı olmadan tıp fakültesi açılması hele hastanesi bile yokken doğru düzgün. Çok yanlış birşey...

Yurtdışındaki üniversitelerle anlaşmalarımızı genilşetmek gibi bir çabanız var mı?

Şimdi bu konuda Erasmus var, MISC var. Yurtdışında yapılacak toplantılarla ilgili birşey olduğunda biz öğrencimizi destekliyoruz. Tabii ki daha iyi yerlere gitmek ister öğrencilerimiz. Ben sizlerin artık tüm dünyanın doktorları olduğunuza inanıyorum. Bunun için artırmamız yönünde çalışmalarımız olacak.

İnternlerin durumu hocam? Okulumuzda internler tıbbi sekreter olarak çalışıyor.

Şimdi biz intern eğitimini ne yapalım diye kendi kliniğimizde çok düşünmüştük. Ama gelen her intern, hemen aman hocam lütfen gelmeyelim tus çalışıyoruz dedi. Yani internlerin internlik yapma istekleri yok. Onlar da haklılar tabii, istesek de istemesek de tus hayatımızda. Tabii bizim asistanlarımız da zamanında tıbbi sekreter gibi çalıştılar. Zamanında biz de çalıştık. Şimdi yavaş yavaş tıbbi sekreterler Cerrahpaşa’da gelmeye başladı. Dolayısıyla yavaş yavaş hocalar da kurtuluyor öğrenciler de kurtulacak. Yani haklısınız ve tıbbi sekreter sayısını artırarak bu sorun çözülüyor.

FAKÜLTEME SIĞAMAM TAŞARIM

Türkiye; üniversiteye, üniversiteliye, fakülteye, öğrenciye doyamıyor. İki yıldır açıköğretim fakültelerinde açılmakta olan açıktan öğrenilmesi imkansız programların yanı sıra örgün öğretimde de boş durulmuyor. Açıköğretim fakültesine Felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı gibi hocasız, yorumsuz, tartışmasız nasıl yürütüleceği belirsiz programların eklenmesinden sonra örgün eğitimde de kontenjan artırımına gidildi. 2007’ye dek 400 öğrenci alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, yapılan değişikliklerle 2009’da 1230 öğrenci ile öğretime başladı. Süreç aslında hükümetin üniversitelerde kontenjanların arttırılması ile ilgili attığı adımlara dayanıyor. 2008 yılında YÖK’ün isteği doğrultusunda 800 öğrenci alan fakülte, ilk icraatı Recep Tayip Erdoğan’a fahri doktora vermek olan Adem Sözüer’in dekan oluşuyla beraber 2009’da 1230 öğrenciyi kabul etti. Trajikomik değişiklikler de bu noktada başladı. Dönem itibariyle 1200 küsür öğrenciyi nereye sokacaklarını, hangi anfiye yerleştireceklerini bilemeyen fakülte yönetimi, 820 öğrencilik birinci öğretim programını ikiye bölerek sabahçı-öğlenci uygulamasını başlattı. Diğer 410 öğrenci ise ikinci öğretim programına kaydedildi. Ayrıca ders ve ders araları süre olarak kısaltıldı. 45 dakikalık dersleri 10 dakikalık aralar izliyor. Yakın dönemde Çapa’da gördüğümüz kuyruğun bir benzeri fakültenin kantininde uzuyor. Kantinde sıra bekleyip ders için anfiye tekrar yerleşmek derken 45 dakikalık süre de hepten kısalıyor. Ayrıca fakültenin seçmeli ders sayısında da gözle görülür bir daralma var, öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği birçok ders artık verilmiyor.

Fakültenin artan öğrenci sayısıyla ilgili durumu en güzel fakülte öğrencilerinden birinin anfi kapısında derse girmeye çalışırken sarfettiği cümleler özetliyor: “Bekleme yapmayalım arkadaşım! İlerleyelim, bak ben görüyorum buradan, ilerisi boş…”

Eklemek lazım, buradan bakınca geçen yıl eski dekan yardımcımız Mehmet Yıldırım’ın Zilliyet’e verdiği röportajda iki vardiyalı öğretim ile ilgili söylediklerini kötü bir rüya ya da bir distopya olarak hatırlıyorduk; şimdi sağlıkta dönüşüm, malpraktis gibi başlıklardan bahsederken bu kadar çok avukata iş imkanı sağlamak için bir bu kadar da tıp öğrencisi alınıp alınmayacağını merak ediyoruz.


Haber. Nazım Yıldız ZİLLİYET/Cerrahpaşa


13 Tus 12 Birinci'den 1'i
Türker, bir insan

Üç tus iki birinci, dört tus üç birinci demişken, bu birinci olan şahısların etiyle kemiğiyle insan olduğunu, doktor olduğunu unutuyor insan. Adamlar, sanki tek işleri birinci olarak poz vermek olan bir film karakteriymiş gibi geliyor.
Türker Babuççuoğlu, 19 Mayıs T.F. öğrencisiydi, 2006 Nisan Tus'unda birinci oldu. Herhangi bir TUS, beş birinciden dördüncü denilebilirdi bu duruma.
Ama Türker sınavın ardından Hürriyet Gazetesine "Tusdata A.Ş.'nin başarıma hiç bir katkısı olmamıştır" diye bir ilan verdi. Annesi bir gazete röportajında "oğlumu bir ticari meta haline getirmek istiyorlar. Elli bin lira teklif ettiler, biz reddettik, ama ısrar ediyorlar, biz de gazetedeki ilanı verdik" dedi.
Neyse ki Türker ne bir birinciden ibaretti ne bir metadan, bir insan ve bir doktordu, kadın-doğum'da asistan oldu. Sonra, 2008 yılının Şubat ayında, Ankara’da birlikte yaşadığı ailesinin yanından ayrılarak, özel aracıyla memleketi olan Rize’nin Pazar ilçesine bağlı Sessizdere köyündeki evine gitti. Ardından kafasında bir kurşun sıkarak intihar etti.
Türker'in birinci olmasının artık bir anlamı yoktur. Tusdata'yı umursadığını da zannetmiyorum. Ama yaşadıklarının sizin için bir anlamı olabilir. Türker'in bugün hala Tusdata'nın 12 birincisinden biri gözükmesi de not edilecek bir diğer meseledir.


Haber: Baturalp Güner ZİLLİYET/Cerrahpaşa
ÜZÜMÜ DE YE, BAĞINI DA SOR!
Fakültemiz yemekhanesinde çalışan personelin durumu içler acısı! Ne yönetim sahip çıkıyor, ne de öğrenciler!

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yemekhanesi özelleştiği tarih olan 2006’dan sonra, Özel Şirket yemekhane de öğrencilere hizmet veren personele zulüm yapıyor. Gazetemize konuşan işçiler mesai saatleri- maaş – patronun baskısından- Cerrahpaşa yönetiminin kendilerine sahip çıkmamasından dert yandı.
Daha önceden yemekhanede tek öğün verildiği, yaklaşık 8 saat çalışarak er geç asgari ücret olan 550-600 TL maaşlarını aldıklarını, öğün sayısının 3’e çıkmasıyla Taşeron firmanın vardiya sistemi getirmeyerek aynı işçilerle yemekhaneyi çevirmeye çalıştığını söyleyen işçiler; şuan günden 14 saat çalıştırıldıklarını, hafta sonunun bir gününde de işe mecburen geldiklerini buna karşılık yine aynı asgari ücreti aldıklarını belirtiyorlar. Fakülte yönetiminin kendilerine sahip çıkmadığını belirten işçiler, Cerrahpaşa yönetimin işçilere yapılan köle muamelesinin değiştirilmesini dile getiriyorlar.
Konuyla ilgili konuştuğumuz;
Yemekhane Amiri: 2006’da yemekhane özelleştikten sonra burada çalışan Üniversitenin kadrolu personeli yemekhane dışında görevlere verildi, İhaleyi kazanan firma da kendi işçilerini getirdi. Başlarda asgari ücretten daha yüksek maaşlar veriyorlardı sonradan asgari ücrete düşürüldü. Şimdi ise 13-14 saat çalıştırılıyorlar, hafta sonu da buraya getirtiliyor bazıları. Aldıkları maaş işe asgari ücret. Bu durumdan haberimiz var yani. Ama bizler Üniversitenin kadrolu personeliyiz ve burada kalite kontrol-hijyen-besin değeri-gramaj kontrolünden sorumluyuz. İşçilerin bu durumuyla ilgili herhangi bir şey yapmıyoruz.Çünkü Üniversite ile İhaleyi kazanan firma arasındaki şartnamede bu tür maddeler yok. Ama işçiler dilekçe verirlerse bize, Rektörlüğe bildiririz durumu.
ZİLLİYET: Ama işten atılacaklarını bile bile dilekçe vermek…
Dilekçe olmayınca yapacak bir şey yok…
Dekan yardımcısı Prof.Sema UMUT: Benim bu durumdan haberim yok.Bildiğiniz gibi yeni bir yönetimiz, ama bunu not alıyorum. İlgileneceğim.
Sağlık Emekçileri Sendikası(SES) yöneticisi Aydın EROL:
Bu durumdan haberdarız. Dekanlığa bu durumu bizzat bildirdik. Fakat herhangi bir sonuç elde edilmedi. İşçiler örgütsüz oldukları için, Taşeron firma rahatça istediği koşulda işçileri çalıştırıyorlar. Bu durumun asıl sorumlusu asıl işveren olan İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüdür. Ama özelleştirme mantığından ötürü, Firmaya hiçbir şekilde müdahale edilmiyor.
Aydın Bey, eğer özelleştirme öncesi ve sonrası karşılaştırırsak…
Önceden yemekhanede personeli kadrolu personel hizmet verirdi, Hizmet alan ve veren oranı önemliydi. Şuan minumim işçiyle yemekhane yürütülmeye çalıştırılıyor. 8 saat çalışmaları gerekirken 13-14 saat çalıştırılıyorlar. Önceki personel 1500-2000 gibi insanca yaşayabileceği bir maaş alırken, şimdikiler 550-600 arasında alıyorlar, mesai ücreti vesaire gibi ek ücret almıyorlar.
Peki, önceden fiyatlar 1,250 TL iken şuan 50-75 kuruş?
Hayır, Firma bir tabildot yemek için toplamda yaklaşık 4-4,5 lira alıyor. Bunun sadece 50 kuruşu öğrencilerden alınıyor, geri kalanını Üniversite karşılıyor. Aslına bakarsanız Eğitimin ücretsiz olduğu söylenen bir ülkede yemekhanelerin ücretsiz olması gerekiyor zaten. O 50 kuruşu da vermeden, düzenli bir sistemle sizlere hizmet verilmesi gerekiyor. Üniversite üzerindeki sorumluluğu taşeron firmaya attı. Taşeron firma ise İşçiler en kötü koşullarda çalıştırarak, kar etmeye çalışıyor.

Haber: Bayram Şahin-Enis Akyüz ZİLLİYET/Cerrahpaşa

13 Ekim 2009 Salı

ZİLLİ”ler BULUŞ-tu/-acak!
Merhaba, ZİLLİYET Gazetesi ve Basın-Yayın ekibi olarak, geçen hafta tanışma toplantısı yaparak ilk “ZİLLi Toplantısını gerçekleştirdik… Gazete’nin içeriğinden-haberlerine-yaptıklarımızdan yapacaklarımıza bi’ sürü şey konuştuk. En sonunda dedik ki: “ZİLLİYET bu hafta 8 sayfa ola, yer yerinden oynaya”… Gazetemiz’in sayfa sayısı artışıyla birlikte fakülte içerisinden gelen yazılara kolaylıkla yer ayırabileceğiz. Köşe yazısı formatına da geçip, öğrenci ve öğretim üyelerine köşeler ayıracağız ilerleyen haftalarda. Gazetecilik ve Karikatür atölyelerine de ilerleyen haftalarda başlayacağız.

Atölyemize kayıt olun deriz. Bugün saat 16.45’te yine Kütüphane altı Yeni Kurul salonunda yine bir araya geliyoruz, geçen hafta tanışamadığımız arkadaşları bekliyoruz…

“ZİLLİYET hala, henüz satın alınmamış yazarlarını arıyor”… Haberiniz ola!

6 Ekim 2009 Salı


"Zilli"ler
Bulusuyor!

Cerrahpaşa’nın İlk ve tek gazetesi; “Onun-Bunun-Şunun” Sesi Zilliyet “Henüz Satın alınmamış yazar-çizerlerini arıyor”CTF Basın-Yayın Kulübü Ve Zilliyet Gazetesi yeni eğitim yılında yine hep beraber bi’ şeyler yapmak için 7 Ekim Çarşamba saat 16.30 Profesörler Kurul Salonunda toplanıyor.
ZİLLİYET Kimdir?
Zillyet okulumuz öğrencileri tarafından haftalık olarak çıkarılan okulumuz ve ülke gündemindeki olayların yorumlamasını eleştirisel vede espirili bir dille öğrencilere aktarmaya çalısan, şu an için sayfa sayısı sınırlı olan Cerrahpaşa Gastesidir.Öncelikli amacı öğrenci arkadaşları yoğun ders ortamından uzaklaştırıp Kampüs ve Ülke gündemini az da olsa aktarabilmek ve fakültemizin iletişim eksikliğini gidermeye çalısmaktır.Zilliyet ismi ise mevcut medya ile Zilli bir şekilde dalga geçmektir.
Zilliyet "Bi' AnaBilim Dalı-Bi' Hoca" Röportajlarına" bi yenisini daha ekledi...
20 Soru-20 Cevap...
İlk konuğumuz Anatomi AnaBilim Dalı'ndan Doç.Dr.Selman DEMİRCİ... Sayfa 4'teZilliyet muhaliftir, Zilliyet çirkefitr,
Zilliyet Cerrahpaşalıdır, Zilliyet egoistir,
Zilliyet narsistir, Zilliyet optimistir,
Zilliyet empatiktir, Zilliyet sempatiktir,
Hatta Parasempatiktir, Ziiliyet Karizmatiktir,
Ziiliyet Patolojiktir,Zilliyet nevrotiktir.....


Basın-Yayın etkinlikleri?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın karikatüristlere açtığı davalara dikkat çekmek için, dava açtığı ilk çizer olan Leman Dergisi ve Evrensel Gazetesi çizeri Sefer Selvi ile imza günü yaptık.
Ülke gündemine bomba gibi düşen “Takva “filminin tüm kadrosuyla Fakültemiz Oditoryumunda söyleşi yaptık.
Radika Gazetesi’nin muhalif sesi yazar Perihan Mağden ile Ülke gündemi ile ilgili Panel düzenledik!
Transfobi ve Homofobi’ye dikkat çikmek için ““Bir travestinin ezberinizi bozmasına izin verecek kadar cesur musunuz?” başlığı ile transseksüel oyuncu Esmeray’ın Stand-up’ı Okulumuzda sahnelendi.
Veee Zilliyet bıkmadan usanmadan her hafta çıkıyor!
Ya bu sene?
Paneller,
Söyeşiler,
Seminerler,
Gazetecilik atölyesi, ….(Kayıtlar toplantıda yapılacaktır)
Karikatür atölyesi….(Kayıtlar toplantıda yapılacaktır)
Bazı yazarlar ;
yazmak için yazarlar,
sıradan yazarlar,
kendi için yazarlar
ne okurlar ne yazarlar,
iyiki yazarlar,nedense yazarlar,
para için yazarlar,
niye yazarlar,
korkarak yazarlar,
korkmadan yazarlar,
yazar olmadan yazarlar,
içten yazarlar,
dıştan yazarlar
,sağdan yazarlar,
soldan yazarlar,
baştan yazarlar,
boştan yazarlar,
vesaire vesaire yazarlar,
Bazı yazarlar Her köşe de yazarlar,
Bazıları da çekinmeden ZİLLİYET'te yazarlar!
Zilliyet yazarı olmayı düşünen tüm arkadaşları çarşamba günü bekliyoruz...

2 Ekim 2009 Cuma

Yine Zilli bi' ZiLLiYET!

...Ve Yaz Tatilinden sonra, Cerrahpaşa 'nın ilk Öğrenci Gazetesi
"onun-bunun-şunun" sesi Zİlliyet tekrar sizlerle! Gazetemiz önceden de olduğu gibi her haftanın tam ortasında,yani Çarşambasında çıkıyor!Sizler de gazetezilliyet@gmail.com'a mail atarak Zilliyet'e derdinizi anlatın! Çekinmeyin!
7 Ekim Çarşamba Günü Zilliyet ve Basın-Yayın Kulübü Fakültemiz öğrencileriyle tanışma toplantısı düzenleyecek. Duyrulacaktır!

ÇANLAR KiMiN İÇİN KALKIYOR?

Harf Notu puan
AA 92-100
BA 84-91
BB 76-83
CB 68-75
CC 60-67
DC 55-59
DD 0-54
F 0-49


Fakültemizde yıllardır uygulanan Çan Sistemi kalktı, artık öğrenciler birbiriyle rekabet etmeyecek. Peki ama ne olacak? Değişiklik hangi sınıfları içeriyor? Tüm stajlar mı küçük stajlar mı? Hangi not hangi puanı getiriyor? Geçme notu yükseldi mi?
Çan Sistemi kalkıyor
Fakültemizde uygulanan “çan eğrisi” sistemi, yavaş yavaş kaldırılıyor. Değişiklik konusunda öğrenciler arasında çeşitli söylentiler dolaşınca, değişikliği yapan hocalarımızla görüştük. Esas gürültünün koptuğu nokta ise, geçme notunun yükselip yükselmediği. Çoktan, hangi notun hangi puana denk geldiğini gösteren tablomuza bakmışsınızdır zaten. Peki ya bu durum, geçme notunun yükseldiği anlamına mı geliyor?

Rekabet yerine kazan-kazan sistemi
Hocalarımız değişikliği savunurken, özellikle çan sisteminin temel mantığına karşı olduklarını belirttiler. Çan eğrisi sisteminin kötü yanlarını ele alırsak, öğrencilerin birbirini rakip olarak görmesi en önde gelir sanırız. Çan eğrisinin bir garipliği vardır: örneğin 30 kişiyle bir staj alıyorsanız, sizin dışınızdaki 29 kişi ne kadar düşük not alırsa o kadar avantajlı, yüksek alırsa da o kadar dezavantajlı olursunuz. Yani arkadaşlarınızın yüksek alması sanki sizin suçunuzdur ki size düşük not olarak döner. Oysa ki not karşılığı sistemde, kazan-kazan vardır, grupla beraber çalışılır, herkesin yüksek not alması mümkündür. Aynı zamanda herkesin düşük not alması da mümkündür.
Sadece 4 ve 5inci sınıflar
Değişiklik, sadece 4. Ve 5. sınıftaki öğrencileri kapsıyor. İlk 3 sınıf için daha kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiği ama onlar için de benzer değişikliklerin yakında yapılacağı söylendi.
"Geçme notu yükselmeli"
Eski çan sisteminde, final geçme notu 50 iken, final ve vizenin kendi oranlarıyla çarpılarak ortalaması alındığında hesaplanan not çan eğrisine giriyordu ve bu notun 45 olması gerekiyordu. Bu yeni sistemde ise bu ortalamanın 50 olması gerekiyor. Dolayısıyla geçme notunun yükseldiği bir gerçek. Aynı zamanda, gerçek geçme notu 4 üzerinden 2 iken, yani bir dersi gerçekten geçmek için gerekli harf CC iken, şu anda CC’nin karşılığı 60 olmuş durumda. Yani 45 olan geçme notunun, bir nev’i 60’a çekildiği görülüyor.
Bu konuda soru sorduğumuz Farmakoloji Ana Bilim Dalı'nadan Prof. Öner Süzer; kendisine göre geçme notunun 60’a yükseltilmesi gerektiğini söyledi. Geçme notu düşük olunca, hocaların, öğrenciler bilmeden geçemesin diye çok ayrıntı sorduklarını, öğrencileri gereksiz yere zorladıklarını, oysa ki geçme notu yükselirse “olmazsa olmaz”larını soracaklarını düşündüğünü söyledi. Bu konuda soru sorduğumuz öğrenciler ise, hocaların hiçbir koşulda zor sormaktan vazgeçmiyeceğini, geçme notu yükselmesinin sadece kalanları artırmaya yarıyacağını düşündüklerini söylediler. Umarız Öner hocamız haklı çıkar...
"Eski-Yeni Öğrenci Dengesi" Önemli mi?
Özellikle bazı stajlarda veya derslerde, öğrencilerin çoğu zorlanıp düşük not aldığından, 50 ortalama CC getiriyor, hatta 50nin az üstü CB bile getirebiliyordu. Unutulmaması gereken önemli bir ayrıntı da, şimdiye kadar AA alan öğrencilerin çoğunun not ortalamasının 92’yi geçmediği. Dolayısıyla yeni sisteme öğrencilerden çok, öğretim üyelerinin ayak uydurması gerekecek sanırız. Yeni sistemi öğrencilere olduğu kadar öğretim üyelerine de anlatmak gerekli heralde. Yoksa Cerahpaşa, öğrencilerin not ortalamasını bir türlü geçemediği bir fakülte haline gelebilir. Cerrahpaşa/ZİLLİYET